8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü aynı 1 Mayıs gibi işçi ve emekçilerin sömürüye ve baskıya karşı çıkışının ve mücadele kararlılığının simgesidir. İşçi sınıfının kendisine dayatılan çalışma koşullarına boyun eğmediğinin göstergesi, örgütlenmenin özgürlük, örgütlenmenin güç olduğunun ilanıdır.
Günümüzden tam 155 yıl önce 1857 yılının 8 Mart günü Amerika Birleşik Devletleri’nin New York şehrindeki dokuma fabrilarındaki 40 bin kadın işçi kendilerine dayatılan ağır çalışma şartlarına karşı yeter dediler,
Birleştiler ve GREVE gittiler.
16 saat çalışmaya, düşük ücrete, ağır çalışma koşullarına karşı çıktılar.
10 saatlik iş günü, daha iyi ücretler, kadınlara oy hakkı ve çocuk emeğinin korunması için önlemlerin alınmasını talep ettiler.
Zenginliğini işçilerin alınterinin sömürüsünden elde edenler bu greve tahammül edemediler. Kolluk kuvvetleri işçilere ateş açtı, kadın işçilerin bir kısmı fabrikalara kilitlendi ve fabrikada çıkan yangında 129 kadın işçi can verdi.
Kanla, canla, emekle yoğrulan bu büyük mücadeledir ki günümüze kadar dünyanın her yerindeki işçileri etkilemiştir. Bu mücadeleler sayesinde yok sayılan kadın işçilerin sesini tüm dünya duymuştur.
1910 yılında 2. Enternasyonel Sosyalist Kadın Konferası’nda Alman işçi önderi Klara Zetkin’in önerisiyle Amerikalı dokuma işçilerinin mücadelesinin anılması için 8 Mart, Dünya Emekçi Kadınlar Günü olarak ilan edilmiş, 16 Mart 1977’de ise Birleşmiş Milletler tarafından kabul edilmiştir.
8 Mart dünyanın her yerinde işçi-emekçi kadınlar tarafından bir eylem ve mücadele günü olarak kutlanmakta ve kadınların, kadın işçilerin sorun ve taleplerini haykırdıkları, “örgütlüysek güçlüyüz-özgürüz” mesajını verdikleri, baskıya ve sömürüye karşı haykırdıkları bir gün olmuştur. Kampana Deri’de her türlü zorluğa göğüs geren kadınlar direnişlerinin 354.gün Savranoğlu Deri’de kadınlar ise 221.gününde direnişi sürdürmekte ve yine Billur Tuz, Hey Tekstil ve Samsun Gazi Devlet Hastanesinde kadınlar baskı ve sömürüye karşı mücadele etmektedirler.
Kadınlar bugün de iki kez baskı altındadır, iki kez ezilmektedir. İşyerlerinde çalışan kadınlara yönelik ayrımcılık özellikle sendikasız işyerlerinde üst boyuttadır. Kadın işçilere daha az ücret verilmekte, işyerinde psikolojik ve fiziksel taciz ve baskılar yaygınlık kazanmaktadır.
Kadına yönelik şiddet artmakta ve işlenen kadın cinayetleri giderek tırmanmaktadır. Bakanlık verilerine göre Türkiye’de kadın cinayetlerinde, 2002 ile 2009 yılları arasında yüzde 1400 artış yaşanmıştır. 2002 yılında öldürülen kadın sayısı 66 iken, 2010 yılında 1550 ve 2011 yılında bu sayı 1000’i aşmıştır. Kadına yönelik şiddeti bu düzen üretmekte ve bu düzenin değişmesi kadınların mücadeleye daha fazla katılması ve bulundukları her alanda evde, işyerinde örgütlenmesiyle mümkündür.
Kadın işçiler işyerinde örgütlü olurlarsa güçlü olabilirler, her türlü baskı ve ayrımcılığa karşı durabilirler. İşyerinde ayrımcılığa karşı çıkabilir, emeğinin karşılığını talep edebilir. Kendisine yönelik her türlü şiddete karşı durabilir. Ve toplumda ikinci sınıf vatandaş olmayı reddedebilir.
Bizler 8 Mart’ın tatil edilmesi için, kadın işçiler için eşit işe eşit ücret verilmesi için, kız ve erkek çocuklara eşit fırsat ve imkanların sunulması için, kreş hakkı için ve daha iyi çalışma koşulları için örgütlü mücadeleyi yükseltmeli, sömürüye ve baskıya karşı çıkmalıyız.
Güvenceli Ve Sendikalı Bir İş, Şiddetsiz Bir Yaşam İstiyoruz!
Kadınları gericiliğe, savaşa, kadına yönelik şiddete, eşitsizliklere ve bu kirli düzenin ürettiği acılara karşı hep birlikte mücadeleye çağırıyoruz
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder