08 Kasım 2011
DİLEM TAŞTAN/BİRGÜN
Trexta, Tekirdağ'ın Çerkezköy ilçesinde Nokia, Black Berry gibi firmalara deri kılıf üretimi yapan bir fabrika. 630 kişinin çalıştığı fabrika, kentte işçi düşmanlığı ve kötü çalışma koşulları ile nam salmış bir durumda.
Deri-İş Sendikası’nın örgütlü olduğu fabrikada patron tarafından özellikle kadın işçilere yönelik yapılan baskılar dikkat çekiyor. İşten atma saldırısının hız kesmeden devam ettiği fabrikada 20 civarında işçi sadece anayasal hakları olan sendikalaşma talebinde bulundukları için işten çıkartıldı.
Bir günde kullanılmaz hale gelen maskelerle bir hafta çalışmak zorunda bırakılan kadın işçilere fabrika yetkilileri bir de “siz kendinizi çok mu güzel sanıyorsunuz da maske takıyorsunuz. Gidin evinizde çocuk bakın siz ancak çocuk yapmayı Bilimsiniz” diyerek aşağılamalarda bulunuyor. Bu yüzden özellikle kadın işçilerin sendikalı olarak verdikleri mücadelede sloganları ‘ummadık taş baş yarar’ olmuş…
Halil ve Gülcan Bilim çifti de fabrika içerisinde yıllardır bu koşullarda üretim yapmayan çalışan 630 işçiden ikisi… Bütün bu koşulları düzeltmek için verdikleri sendikal mücadeleden dolayı işten atıldılar.
‘ANNEN ÖLSE İZNİN YOK’
İki buçuk yıldır tek bir uyarı almadığı halde performans düşüklüğü bahane edilerek işten çıkartılan Gülcan Bilim, söze çalışma koşullarından başlıyor ve maaşları sürekli yarım aldıklarını ve mesai ücreti alamadıklarını söylüyor. Bilim, “Anneniz ölse çocuğunuz hasta olsa yine izin vermeyiz diyorlar. Kalmamız için hep tehdit ediyorlar.” diyor.
‘LAVABODA NEDEN 10 DAKİKA DURDUN!’
Bilim, yaşadıklarını şu şekilde anlatıyor:
"Bir ara lavobolarımızı kitlemişlerdi. Ona bile izin istemek zorundasın. Beş dakikadan fazla kaldığımız zaman ihtar imzalatıyorlardı. Hatta bir arkadaşımız lavobaya gitti. İş alıp gitmiş. Onu aşağıya çağırıp sen lavoboda 10 dakika kaldın diye savunma yazdırdılar. Havalandırma sağlam değil. Tiner var, bali var. Maske veriyorlar ama ben bir maske aldığım zaman onu bir hafta kullanmak zorundayım. Bir gün kullanınca mahvoluyor. Ben o maskeyi nasıl bir hafta kullanayım.
‘ÇAYIMIZI TİTREYE TİTREYE İÇİYORUZ’
Maske istediğim zaman da 'bir hafta kullanacaksın vermiyoruz' diyorlar. Ben makinacıyım. Bir gün mesaiye kalmadığımız zaman başka bir bölüme yolluyorlar. Dinlenme salonumuz yok. Kışın bile poğaçamızı, çayımızı dışarıda yiyip içiyoruz. İçerde yasak. Kapalı bir alanımız yok. Hakkımız değilken işten çıkartıldık. Çıkış sebebi olarak performans düşüklüğü dediler. Herkes çok şaşırdı. Sonradan öğrendim. Arkadaşlar 'Gülcan performans düşüklüğünden çıkartıldıysa biz hiç çalışmayalım' demişler. Elim çabuktur. İşimi çabuk yaparım. Bir kişi de bugüne kadar senin performansın düşük demedi. Hiçbir ihtarım yok. Hiç işe geç kalmadım. Fazlasıyla çalışmışlığım var.
‘MAAŞI SORANA SAVUNMA CEZASI’
Maaşımız yarım. Ayın 10’unda almamız gereken maaşı 15'inde alıyoruz. Panoya yazı asıyorlar. Yazı asılmadığı zaman gidip maaşlar ne zaman yatacak diye sorduğumuzda 'Bir daha sormayın. Savunma yersiniz' dediler. Bize 'elebaşı sizsiniz herkesi ayaklandırıyorsunuz' diyorlardı. Sabah 8'den 6ya kadar çalıştın. 6'dan 12 ye kadar mesaiye kalıyorsun. O mesai ücretini alamıyorsun. Onun yerine onların istediği gün izin kullanıyorsun. Mesela ertesi gün gitmem lazım çocuğum hasta o gün izin vermiyorlar. İşler yoğun izin yok diyorlar.
‘SENDİKA GELİRSE FABRİKA KAPANIR DENİLDİ’
Sendika meselesine gelince… Gece vardiyasından işe gittim orada herkes üstüme üstüme geldi. 'Ne oluyor?' dedim. Ertesi gün oldu. Herkesin elinde bir kağıt. Sendikaya üye olmak isteyenler. Bana herkes adını yazdırıyor. Sendikaya işçilerin yoğun ilgisi olunca sendikal çalışmalara öncülük edenler ve üye olduğu düşünülenler üzerinde baskı ve sürgünler oluştu. 30 kişinin üzerine gidildi. Hep baskı yaptılar. Bir ay boyunca hep aynı banda verdiler. Kendi isteğimizle vardiyalara yayıldık. Ondan sonra üzerimize gelmeye başladılar. 'Sendikalı olup ne yapacaksınız sendika sizin maaşınızı alıyor. Siz bu yaştan sonra nerede iş bulacaksınız? Sendikalı olunca hiçbir yerde iş bulamazsınız. Sendika buraya geldiği zaman fabrika kapanır' denildi.
‘FABRİKA İÇİNDE SÜRGÜN YİYORUZ'
Halil Bilim ise şunları ekliyor: “Biz işletme içerisinde sendika istediğimiz için işten atıldık. 20-25 arkadaşımızın hepsinin de performansı iyiydi. Savunması yoktu. İhtarı yoktu. Hepsi de işinin ustasıydı fakat sendika talebimiz olduktan sonra işletme içinde özellikle kadın işçilere yönelik baskılar arttı. Mesela ilaç odasına gönderiyorlardı ki fabrikada ilaç odası demek çok kötü bir yer demek. Bir tane ekostik denen bir madde var. Bu iğrenç korkunç kokucu bir madde. Bu ilaç odasında yarım saat durduğun zaman gözlerin yaşarır. Saçın başın ekostik dolar. Ayakların zaten yerlerde yapış yapış dolaşıyorsun zaten iğrenç bir yer. Vücuda yapıştığı zaman benek benek oluyor. Biz Deri- İş Sendikası’na başvurduğumuzda bizimle birlikte mücadele etmek isteyen insanlara şirket yönetimi bunlar 'Ergenekoncu' dedi. Sözlü sataşmalar çok oldu. O insanları makinalardan alıp başka bölümlere sürgüne gönderdiler.
‘GECE FABRİKADA DOKTOR YOK!’
Şefler mesaiye kalmayan insanları teker teker çağırıyorlar. Yıllık izin var hafta sonu izin var. Başka iznin yok. Kadınlara gelince çocuğu hastalanıyor, misafiri geliyor. Zoraki mesaiye kalıyorlar. Bu mesailer de 24 saat. Bir gün sabah 8.00 da işe girdiğin zaman ertesi gün sabah 8.00 da işten çıkıyorsun. Gece de işletmede hemşire bulunmuyor. Gece hastalananı revirde yarım saat bir saat yatırıyorlar. Biz de 5 10 arkadaş bu şartlara dur demek için geldik. Deri-İş’le görüştük. Onların da bize verdiği destekle biz işletme içinde çalışma başlattık. Yönetim öğrenince başta kadınlara baskı yaptılar. Onları çeşitli yerlere sürgün verdiler.
‘BİR BİLDİRİ DAĞITTIK, MESAİLER ÖDENDİ’
Hiçbir sebep göstermeden maaşlar erteleniyor. İnsanlar bıkıyor. İşler yavaşlıyor. O zaman yatırıyorlar. İnsanlar hakkı olan para için rezillik çekiyor. İşten çıkarılanların da tazminatını ödemediler. Deri-İş fabrika içerisine girdikten sonra sendikanın adının geçmesi bile yeterli oldu bazı şeyler değişti fabrika içerisinde. Neler değişti? Biz bildiri dağıttıktan sonra panoya yazı asmışlar. Mesailer verilecek diye insanlara içeride. Periyodik olarak kontrole götürüyorlarmış”.
‘ÇOK MU GÜZELSİN MASKE NEDEN TAKMIYORSUN?’
Gülcan ve Halil Bilim çiftinin bize sorunlarını bu şekilde anlattığı sırada 2 işçinin daha işine son verildiğini öğreniyoruz. İşten atılan Ayten Çetin şunları ifade ediyor:
“Üretimde çalışıyordum. Bugün çıkışım verildi. Ayında 5’inde 3 sene olacaktı. Mesaiye kalsam paramı verecekler mi? Maaşımızı vermiyorlar. Onu nasıl verecekler. 3 yılımın bitmesine 3 gün vardı. Akşam saati halsizim diye revire gitmek istedim. Usta ben de hastayım ama koşturuyorum dedi. Hamileleri bile idare edemiyorlar. Ellerinden gelse onları bile mesaiye bırakacaklar. Kirli maskelerle çalışıyoruz. Yöneticiler bize, şu maskeyi neden takmak istiyorsunuz. O kadar güzel olduğunuzu mu sanıyorsunuz. 'Görüntünüz mü bozulacak' diye aşağılıyor. Gidin evinizin kadını çocuğunuzun anası olun. Siz ancak evde çocuk yapmayı Bilimsiniz diyor.
‘BİR ÇİKOLATA VERDİLER 50 LİRA KESTİLER’
İsmini vermek istemeyen bir işçi de şöyle konuşuyor: “Paralar yatmıyor. Kiralarımızı ödeyemiyoruz. İşçilere hiçbir şekilde değer verilmiyor.. Çocuklarımıza bayramlık alamıyoruz. Makinede elimi dikmediğim için şaşırıyorum. Psikolojimizle oynuyorlar. İş barışı yok. Ustalar bile işçilerin yanında değil. Lavoboya gidince bile çok baskı görüyoruz. Bize bir bayram günü çikolata verdiler. 50 lira maaşlarımızdan kesildi. Bu gidişle çikolata ekmek yiyeceğiz."
Trexta, Tekirdağ'ın Çerkezköy ilçesinde Nokia, Black Berry gibi firmalara deri kılıf üretimi yapan bir fabrika. 630 kişinin çalıştığı fabrika, kentte işçi düşmanlığı ve kötü çalışma koşulları ile nam salmış bir durumda.
Deri-İş Sendikası’nın örgütlü olduğu fabrikada patron tarafından özellikle kadın işçilere yönelik yapılan baskılar dikkat çekiyor. İşten atma saldırısının hız kesmeden devam ettiği fabrikada 20 civarında işçi sadece anayasal hakları olan sendikalaşma talebinde bulundukları için işten çıkartıldı.
Bir günde kullanılmaz hale gelen maskelerle bir hafta çalışmak zorunda bırakılan kadın işçilere fabrika yetkilileri bir de “siz kendinizi çok mu güzel sanıyorsunuz da maske takıyorsunuz. Gidin evinizde çocuk bakın siz ancak çocuk yapmayı Bilimsiniz” diyerek aşağılamalarda bulunuyor. Bu yüzden özellikle kadın işçilerin sendikalı olarak verdikleri mücadelede sloganları ‘ummadık taş baş yarar’ olmuş…
Halil ve Gülcan Bilim çifti de fabrika içerisinde yıllardır bu koşullarda üretim yapmayan çalışan 630 işçiden ikisi… Bütün bu koşulları düzeltmek için verdikleri sendikal mücadeleden dolayı işten atıldılar.
‘ANNEN ÖLSE İZNİN YOK’
İki buçuk yıldır tek bir uyarı almadığı halde performans düşüklüğü bahane edilerek işten çıkartılan Gülcan Bilim, söze çalışma koşullarından başlıyor ve maaşları sürekli yarım aldıklarını ve mesai ücreti alamadıklarını söylüyor. Bilim, “Anneniz ölse çocuğunuz hasta olsa yine izin vermeyiz diyorlar. Kalmamız için hep tehdit ediyorlar.” diyor.
‘LAVABODA NEDEN 10 DAKİKA DURDUN!’
Bilim, yaşadıklarını şu şekilde anlatıyor:
"Bir ara lavobolarımızı kitlemişlerdi. Ona bile izin istemek zorundasın. Beş dakikadan fazla kaldığımız zaman ihtar imzalatıyorlardı. Hatta bir arkadaşımız lavobaya gitti. İş alıp gitmiş. Onu aşağıya çağırıp sen lavoboda 10 dakika kaldın diye savunma yazdırdılar. Havalandırma sağlam değil. Tiner var, bali var. Maske veriyorlar ama ben bir maske aldığım zaman onu bir hafta kullanmak zorundayım. Bir gün kullanınca mahvoluyor. Ben o maskeyi nasıl bir hafta kullanayım.
‘ÇAYIMIZI TİTREYE TİTREYE İÇİYORUZ’
Maske istediğim zaman da 'bir hafta kullanacaksın vermiyoruz' diyorlar. Ben makinacıyım. Bir gün mesaiye kalmadığımız zaman başka bir bölüme yolluyorlar. Dinlenme salonumuz yok. Kışın bile poğaçamızı, çayımızı dışarıda yiyip içiyoruz. İçerde yasak. Kapalı bir alanımız yok. Hakkımız değilken işten çıkartıldık. Çıkış sebebi olarak performans düşüklüğü dediler. Herkes çok şaşırdı. Sonradan öğrendim. Arkadaşlar 'Gülcan performans düşüklüğünden çıkartıldıysa biz hiç çalışmayalım' demişler. Elim çabuktur. İşimi çabuk yaparım. Bir kişi de bugüne kadar senin performansın düşük demedi. Hiçbir ihtarım yok. Hiç işe geç kalmadım. Fazlasıyla çalışmışlığım var.
‘MAAŞI SORANA SAVUNMA CEZASI’
Maaşımız yarım. Ayın 10’unda almamız gereken maaşı 15'inde alıyoruz. Panoya yazı asıyorlar. Yazı asılmadığı zaman gidip maaşlar ne zaman yatacak diye sorduğumuzda 'Bir daha sormayın. Savunma yersiniz' dediler. Bize 'elebaşı sizsiniz herkesi ayaklandırıyorsunuz' diyorlardı. Sabah 8'den 6ya kadar çalıştın. 6'dan 12 ye kadar mesaiye kalıyorsun. O mesai ücretini alamıyorsun. Onun yerine onların istediği gün izin kullanıyorsun. Mesela ertesi gün gitmem lazım çocuğum hasta o gün izin vermiyorlar. İşler yoğun izin yok diyorlar.
‘SENDİKA GELİRSE FABRİKA KAPANIR DENİLDİ’
Sendika meselesine gelince… Gece vardiyasından işe gittim orada herkes üstüme üstüme geldi. 'Ne oluyor?' dedim. Ertesi gün oldu. Herkesin elinde bir kağıt. Sendikaya üye olmak isteyenler. Bana herkes adını yazdırıyor. Sendikaya işçilerin yoğun ilgisi olunca sendikal çalışmalara öncülük edenler ve üye olduğu düşünülenler üzerinde baskı ve sürgünler oluştu. 30 kişinin üzerine gidildi. Hep baskı yaptılar. Bir ay boyunca hep aynı banda verdiler. Kendi isteğimizle vardiyalara yayıldık. Ondan sonra üzerimize gelmeye başladılar. 'Sendikalı olup ne yapacaksınız sendika sizin maaşınızı alıyor. Siz bu yaştan sonra nerede iş bulacaksınız? Sendikalı olunca hiçbir yerde iş bulamazsınız. Sendika buraya geldiği zaman fabrika kapanır' denildi.
‘FABRİKA İÇİNDE SÜRGÜN YİYORUZ'
Halil Bilim ise şunları ekliyor: “Biz işletme içerisinde sendika istediğimiz için işten atıldık. 20-25 arkadaşımızın hepsinin de performansı iyiydi. Savunması yoktu. İhtarı yoktu. Hepsi de işinin ustasıydı fakat sendika talebimiz olduktan sonra işletme içinde özellikle kadın işçilere yönelik baskılar arttı. Mesela ilaç odasına gönderiyorlardı ki fabrikada ilaç odası demek çok kötü bir yer demek. Bir tane ekostik denen bir madde var. Bu iğrenç korkunç kokucu bir madde. Bu ilaç odasında yarım saat durduğun zaman gözlerin yaşarır. Saçın başın ekostik dolar. Ayakların zaten yerlerde yapış yapış dolaşıyorsun zaten iğrenç bir yer. Vücuda yapıştığı zaman benek benek oluyor. Biz Deri- İş Sendikası’na başvurduğumuzda bizimle birlikte mücadele etmek isteyen insanlara şirket yönetimi bunlar 'Ergenekoncu' dedi. Sözlü sataşmalar çok oldu. O insanları makinalardan alıp başka bölümlere sürgüne gönderdiler.
‘GECE FABRİKADA DOKTOR YOK!’
Şefler mesaiye kalmayan insanları teker teker çağırıyorlar. Yıllık izin var hafta sonu izin var. Başka iznin yok. Kadınlara gelince çocuğu hastalanıyor, misafiri geliyor. Zoraki mesaiye kalıyorlar. Bu mesailer de 24 saat. Bir gün sabah 8.00 da işe girdiğin zaman ertesi gün sabah 8.00 da işten çıkıyorsun. Gece de işletmede hemşire bulunmuyor. Gece hastalananı revirde yarım saat bir saat yatırıyorlar. Biz de 5 10 arkadaş bu şartlara dur demek için geldik. Deri-İş’le görüştük. Onların da bize verdiği destekle biz işletme içinde çalışma başlattık. Yönetim öğrenince başta kadınlara baskı yaptılar. Onları çeşitli yerlere sürgün verdiler.
‘BİR BİLDİRİ DAĞITTIK, MESAİLER ÖDENDİ’
Hiçbir sebep göstermeden maaşlar erteleniyor. İnsanlar bıkıyor. İşler yavaşlıyor. O zaman yatırıyorlar. İnsanlar hakkı olan para için rezillik çekiyor. İşten çıkarılanların da tazminatını ödemediler. Deri-İş fabrika içerisine girdikten sonra sendikanın adının geçmesi bile yeterli oldu bazı şeyler değişti fabrika içerisinde. Neler değişti? Biz bildiri dağıttıktan sonra panoya yazı asmışlar. Mesailer verilecek diye insanlara içeride. Periyodik olarak kontrole götürüyorlarmış”.
‘ÇOK MU GÜZELSİN MASKE NEDEN TAKMIYORSUN?’
Gülcan ve Halil Bilim çiftinin bize sorunlarını bu şekilde anlattığı sırada 2 işçinin daha işine son verildiğini öğreniyoruz. İşten atılan Ayten Çetin şunları ifade ediyor:
“Üretimde çalışıyordum. Bugün çıkışım verildi. Ayında 5’inde 3 sene olacaktı. Mesaiye kalsam paramı verecekler mi? Maaşımızı vermiyorlar. Onu nasıl verecekler. 3 yılımın bitmesine 3 gün vardı. Akşam saati halsizim diye revire gitmek istedim. Usta ben de hastayım ama koşturuyorum dedi. Hamileleri bile idare edemiyorlar. Ellerinden gelse onları bile mesaiye bırakacaklar. Kirli maskelerle çalışıyoruz. Yöneticiler bize, şu maskeyi neden takmak istiyorsunuz. O kadar güzel olduğunuzu mu sanıyorsunuz. 'Görüntünüz mü bozulacak' diye aşağılıyor. Gidin evinizin kadını çocuğunuzun anası olun. Siz ancak evde çocuk yapmayı Bilimsiniz diyor.
‘BİR ÇİKOLATA VERDİLER 50 LİRA KESTİLER’
İsmini vermek istemeyen bir işçi de şöyle konuşuyor: “Paralar yatmıyor. Kiralarımızı ödeyemiyoruz. İşçilere hiçbir şekilde değer verilmiyor.. Çocuklarımıza bayramlık alamıyoruz. Makinede elimi dikmediğim için şaşırıyorum. Psikolojimizle oynuyorlar. İş barışı yok. Ustalar bile işçilerin yanında değil. Lavoboya gidince bile çok baskı görüyoruz. Bize bir bayram günü çikolata verdiler. 50 lira maaşlarımızdan kesildi. Bu gidişle çikolata ekmek yiyeceğiz."
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder